HAKİKAT ARAYIŞIM #1 : KENDİMİ KAYBETTİM, HÜKÜMSÜZDÜR!

<< Önceki Yazım


Bu satırları yazmak adına epey düşündüm ve uzun süre muvaffak olamadım. Ama şimdi yeniden yazmak gayretine girmiş bulunuyorum.

***

Çocukluk yıllarımın nasıl geçtiğini çok hatırlamıyorum. Bende iz bırakan birkaç şey var hatıralarımda yalnızca. 

Çocukluğuma dair: Küçük kardeşimle eğlenceli vakit geçirdiğimi, onu çok sevdiğimi hatırlıyorum. Birde babamla namaz kılardım. Sanırım 3-4 yaşlarındaydım. Babamı taklit etmekten hoşlanıyor ve erkek gibi namaz kılmak istiyordum, kılıyordum da. Bir kız çocuğu olmama rağmen cesur bir erkek çocuğu gibi görünür ve büyük bir memnuniyet duyardım.

İlkokul yıllarıma dair de dinle alakalı; babamın kıssalar anlattığını, benim de büyük bir iştahla dinlediğimi hatırlıyorum. Mesela kuzenimle babam İslami konularda çok konuşurdu. Cennet, cehennem, şeytan, deccal gibi.. Bende onları uzaktan dinlemekten büyük keyif alırdım.

Derken zaman böyle akıp geçti. Tabii manevi anlamda boşluk oluştu. Çünkü bende taklidi bir iman mevcuttu. Liseyi kazandım. Lise 3' te üniversiteye hazırlık amacıyla dersaneye başladım. Derken 5 vakit namaz kılmaya başladım, taklidi bir imandı ama lezzet veriyordu. Taklit ile başlayan iman, tahkiki bir imana dönüşürdü elbet. 8 ay boyunca büyük bir lezzet alarak namazlarıma devam ettim. Sonra lezzet azalmaya ve alamamaya başladığımda şeytan kulağıma fısıldadı: "Namazların bu şekilde kabul olmaz Kukla!" bende saf gibi inandım. Yıllar sonra bu konuyla ilgili bir cümle okudum. Onu da diğer yazımda paylaşırım sizlerle.

Namazlarımda huşuyu yakalayamayınca var oluş sancıları çekmeye başladım. "Niçin namaz kılıyorum, neden kılıyorum, Allah'ın benim namazıma ihtiyacı mı var gibi..." Tabii cevap bulamadım, derken güçlü zannettiğim iman ipinin bir anda elimden kayıp gittiğini fark ettim.

Sonra çevremdeki insanları gözlemlemeye başladım. Bu süreçte her ne kadar umursamadığımı söylesem de umursadığım bir insan vardı. Dersane de tanıştığım ve hayatının çoğunu derin yaralarla geçirmiş ve kendisiyle birlikte etrafındaki insanların kafasını karıştıran bir arkadaştı bu.

Bakmayın arkadaşım dediğime...

Öyle çok vakit geçirdiğim bir kız değildi. Sadece dersanedeki sınıfımız 8 kişiydi. O da onlardan biriydi sadece. Yalnızca öğrendiklerini yüksek bir sesle söylüyordu sınıfa. Sanki fitne tohumu ekiyormuş gibi. O an çevrede olan herkesi zehirliyordu.

Uzakta ki beni bile...

Benim bu kızda dikkatimi çeken en önemli şey çok akıllı olmasıydı. Sürekli ders çalışır ancak dışarıya kendini o şekilde atfetmezdi. Hatta dışarıdan gören biri bu kıza "Zirzopun teki işte" bile diyebilirdi.

Bilirsiniz, bu yaşlarda böyleleri önem teşkil eder. Bu kız beni daha çok sorgulamaya itti. Soruları soruyor, cevapları söylemiyordu. Zaten cevabı kendi de bilmiyordu. Aslında yaralarımın daha da derinleştiğini ve iltihap bağladığını bu zamanlarda hissetmeye başlamıştım.

Lisenin sonuna doğru ciddi bir iç bunalımla karşı karşıya geldim. "Allah var mı? Dualarıma cevap vermiyor o zaman beni görmüyor mu? Beni başıboş mu bıraktı?" demeye başladım. Süreç bu şekilde devam etti.

Derken üniversiteyi kazandım ve yaralarıma da sünger çekerek bu bahsi kapatmaya karar verdim.


Bir sonraki yazımda sizlerle sorularımın cevaplarını paylaşacağım. Çünkü hepsinin cevabını Allah'ın izniyle bulmuş bulunuyorum.


Sonraki Yazım>>


Sevgilerimle,

Kuklanız!


0 comments

Fikirlerinizi önemsiyorum,
Lütfen benimle düşüncelerinizi paylaşın :)